1991 Körfez Savaşı: Çöl Fırtınası Operasyonu İlk Hava Saldırısı ve Sonuçları
- Oral Toğa
- 22 Nis
- 17 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 23 Nis

İran'a bir hava saldırısı ihtimalinin konuşulduğu şu günlerde yakın tarihin en önemli hava harekatlarından biri olan Çöl Fırtınası Operasyonuna bakılması gerektiğini ve saldırının ilk saatlerinde neler yaşandığını, saldırının stratejik hedeflerinin ne olduğu ve sonuçlarının tekrar hatırlanması gerektiğini düşünüyorum. Aşağıdaki metin, Irak'ın bütün altyapı kapasitesini imha eden ve işgaline kadar geçen sürede Irak'ı büyük bir sıkıntıya sokan operasyonun detaylarını içermektedir.
İlk Gece Hava Saldırısının Detayları
Tarih ve Saat (Yerel ve UTC)
Irak'a yönelik ilk hava saldırısı, 17 Ocak 1991 tarihinde başlamıştır. Operasyonun açılış ateşi, yerel saatle 02:38 sularında (16 Ocak 1991 23:38 UTC) Irak-Suudi Arabistan sınırındaki erken uyarı radar tesislerinin vurulmasıyla gerçekleştirilmiştir. Bağdat üzerinde ilk bombaların düşmesi ise yaklaşık 02:45'te (UTC 23:45) meydana gelmiştir. Bu saat, ABD Doğu Kıyısı saatiyle 16 Ocak akşamı 18:45'e denk gelmiştir ve CNN muhabirleri Bağdat'tan canlı yayında bu ilk hava saldırısını tüm dünyaya aktarmıştır.
Katılan Uçak Sayısı, Türleri ve Ülkeleri
Koalisyon güçleri, Çöl Fırtınası harekâtına çok geniş bir hava armadasıyla katıldı. Savaşın başında Kuveyt ve Irak cephelerinde yaklaşık 2.430 sabit kanatlı uçak yığılmıştı; Şubat 1991’da kara harekâtı başlamadan bu sayı 2.780’i aştı. Bu kuvvetin yaklaşık dörtte üçü ABD’ye ait uçaklardı (ABD Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri ve Deniz Piyadeleri unsurları), kalan kısmı ise Birleşik Krallık, Suudi Arabistan, Fransa, Kuveyt ve diğer müttefik ülkelere aitti. Aşağıdaki tabloda koalisyon hava gücünün genel büyüklüğü özetlenmektedir:
Koalisyon Hava Gücü (Ocak 1991) | Uçak Sayısı |
ABD (Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, USMC) | ~1.800 (tahmini) |
Diğer Koalisyon (İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan vb.) | >600 |
Toplam (savaş başlangıcı) | ~2.430 |
Toplam (Şubat 1991) | >2.780 |
Uçak türleri bakımından, koalisyon envanteri çok çeşit içermektedir ABD, hava saldırılarında F-15 Eagle, F-16 Fighting Falcon, F/A-18 Hornet, A-10 Thunderbolt II gibi savaş uçaklarını; B-52 Stratofortress stratejik bombardıman uçaklarını; AH-64 Apache taarruz helikopterlerini ve F-117 Nighthawk stealth (radara yakalanmayan) uçaklarını kullandı. Birleşik Krallık, hava harekâtına Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne (RAF) ait Tornado GR1 bombardıman uçakları (yaklaşık 50 adet) ve Tornado F3 önleme uçakları ile katıldı. Suudi Arabistan Kraliyet Hava Kuvvetleri, koalisyon saflarında F-15C/D avcı uçakları ve Tornado uçaklarıyla yer aldı. Fransa ise Mirage 2000 ve Jaguar saldırı uçaklarını görevlendirdi. Ayrıca Kanada (CF-18 Hornet uçakları), İtalya (Tornado uçakları), Kuveyt (işgal sonrası Suudi Arabistan’a intikal eden A-4 Skyhawk uçakları) gibi ülkeler de daha sınırlı sayıdaki uçaklarıyla koalisyona katkı sağladılar. Toplamda 668 koalisyon uçağı, H-Hour olarak belirlenen ilk saldırı saati öncesinde havalanarak Irak’taki hedeflere yönelmiştir.
İlk Saldırıda Uygulanan Strateji
İlk hava saldırısının stratejik önceliği, Irak’ın entegre hava savunma sistemini etkisiz hale getirmek ve komuta-kontrol kabiliyetini felce uğratmaktır. Koalisyon, harekâtın ilk anında Irak’ın radar ve uçaksavar ağını “körleştirmek” için yoğun bir SEAD (Hava Savunma Baskılama) taarruzu gerçekleştirmiştir. Taarruz, derin penetrasyon kabiliyetine sahip uçaklarla geniş bir alanda aynı anda başlamıştır: F-117A Nighthawk gizli saldırı uçakları, önceden belirlenmiş yüksek değerli hedeflere tek başlarına sızarak bomba bırakmış; onları desteklemek üzere F-111F Aardvark, F-15E Strike Eagle, Tornado GR1, F-16 gibi bombardıman ve saldırı uçakları da farklı bölgelerde hedefleri vurmuştur. Bu filolara, düşman avcılarını engellemek için F-15C Eagle ve F-14 Tomcat gibi hava üstünlüğü savaşçıları ve İngiliz Tornado F3 av-önleme uçakları eşlik etmiştir.
Koalisyon, Irak hava savunmasını baskılamak için yoğun elektronik harp uyguladı. EA-6B Prowler ve EF-111A Raven elektronik karıştırma uçakları, Irak radarlarını karartmak üzere devreye girmiştir. Ayrıca ABD Hava Kuvvetleri’nin F-4G “Wild Weasel” uçakları ile Deniz Kuvvetleri ve Deniz Piyadeleri’ne ait F/A-18 Hornet’ler, Irak’ın karadan havaya füze (SAM) sistemlerini hedefleyerek AGM-88 HARM anti-radar füzeleri fırlatmışlardır. Bu kapsamlı ilk darbe sonucunda Irak’ın radarları, hava savunma füzeleri ve uçaksavar bataryaları büyük ölçüde susturulmuş ve koalisyon uçaklarına tam bir hava üstünlüğü kurmaları için zemin hazırlanmıştır.
Eş zamanlı olarak koalisyon, Irak’ın komuta kontrol yapılarına ve kritik iletişim hatlarına da saldırılar düzenlemiştir. Bağdat’taki askeri ve siyasi liderlik merkezleri, iletişim tesisleri ve karargâh binaları ilk geceden itibaren “kafa kesme” (decapitation) stratejisiyle hedef alınmıştır. Bu sayede, Irak ordusunun üst düzeyde yönlendirilmesinin engellenmesi ve birliklerin koordinasyonsuz bırakılması amaçlanmıştır. Özellikle ülkenin başkentindeki telekomünikasyon merkezleri, telefon santralleri ve yayın istasyonlarına yönelik hassas saldırılar, hem merkezi komutayı aksatmış hem de bilgi akışını kesintiye uğratmıştır.
İlk Gecede Hedef Alınan Noktalar
İlk hava saldırısında hedef alınan yerler, Irak’ın askeri gücünün kritik unsurlarıdır. Başka bir deyişle ilk saldırılar en hassas yerlere gerçekleştirilmiştir. Koalisyon, ilk gece şu kategorilerdeki hedeflere eş zamanlı darbeler indirmiştir:
Hava savunma tesisleri
Uzun menzilli erken uyarı radarları, karadan havaya füze (SAM) bataryaları (SA-2, SA-3, SA-6, SA-8 ve Fransız yapımı Roland sistemleri) ve uçaksavar topçu mevzileri öncelikli olarak vuruldu. Özellikle sınır bölgelerindeki radar istasyonlarının imhası, Irak’ın yaklaşan saldırıyı tespit etmesini engelledi. Bağdat ve diğer şehirlerin etrafındaki entegre hava savunma operasyon merkezleri de (örneğin başkentteki merkezi komuta tesisi) hedef listesine alındı.
Komuta, kontrol ve iletişim
Irak Genelkurmay karargâhları, komuta bunkerleri, Cumhuriyet Sarayı gibi liderlik merkezleri ile askeri iletişim omurgasını oluşturan telefon santralleri, mikrodalga iletişim kuleleri ve radyo vericileri bombalandı. Bu kapsamda Bağdat’taki telekomünikasyon binaları ve devlet televizyonu istasyonu da hedeflendi. Saldırılar sonucunda ülke genelinde iletişim ağlarında büyük kesintiler meydana geldi.
Hava üsleri ve uçaklar
Irak Hava Kuvvetleri’ne ait ana meydanlar (ör. Tallil, Kadisiye (Habbaniye), Tikrit ve Kuveyt’te işgal altındaki havaalanları) yoğun şekilde vuruldu. Pistler lazer güdümlü bombalarla tahrip edilerek kullanılmaz hale getirildi, hangarlardaki savaş uçakları ve yakıt depoları bombalandı. Bu sayede Irak uçaklarının havalanması ve ikmal yapması kısıtlanmak istendi.
Stratejik askeri tesisler
Irak’ın bilinen veya potansiyel kitle imha silahı tesisleri de ilk gece vuruldu. Özellikle kimyasal ve biyolojik silah üretim merkezleri olduğu değerlendirilen hedeflere (örn. Samarra yakınlarındaki kimyasal tesisler) hava akınları yapıldı. Ayrıca Scud füzesi rampaları ve depolama sahaları, özellikle batı Irak çöl bölgesinde (İsrail ve Suudi Arabistan’ı tehdit eden bölgeler) aranıp imha edilmeye çalışıldı. (Mobil Scud fırlatıcılarını tamamen yok etmek güç olmuş, bazıları ilk geceyi atlatıp ilerleyen günlerde fırlatma yapmıştır.)
Alt yapı ve lojistik hedefler
Koalisyon, Irak’ın savaşı sürdürme gücünü kırmak amacıyla kritik altyapı hedeflerini de vurdu. Elektrik santralleri ve trafo merkezleri ilk geceden itibaren saldırıya uğradı, bu da başta Bağdat olmak üzere birçok bölgede elektrik kesintilerine yol açtı. Petrol rafinerileri ve akaryakıt depoları da stratejik hedefler arasındaydı; bombalanan rafineriler Irak’ın yakıt üretim kapasitesini düşürdü. Ana ikmal üsleri, cephanelikler ve askeri depolar da (özellikle cephe gerisindeki Taci, Ebu Gureyb gibi tesisler) ilk dalgada hedef alınan yerlerdi. Ayrıca, bazı köprüler ve ulaşım hatları da (özellikle askeri birlik transferini zorlaştırmak amacıyla) ilk gece vuruldu.
İlk gece boyunca Bağdat dahil pek çok bölgede aralıksız patlamalar gözlendi. Koalisyon saldırıları sonucunda hükümet binaları, iletişim altyapısı, havaalanları, başkanlık sarayları, askeri üsler, enerji santralleri ve askeri üretim tesisleri peş peşe darbeler aldı. Bu yoğun bombardıman, Irak’ın savunma ve yönetim mekanizmalarında büyük bir şok etkisi yaratarak savaşın henüz başında stratejik üstünlüğün koalisyona geçmesini sağladı.
Sorti Sayısı ve Kullanılan Mühimmat Türleri
İlk saldırının icrasında koalisyon kuvvetleri, yoğun ve planlı bir sorti dalgası gerçekleştirmiştir. Harekâtın ilk 24 saati içinde yaklaşık 2.775 sorti yapılmıştır. Bu sorti trafiğine çeşitli tipte bombardıman ve av-bombardıman uçaklarının ardı ardına hedeflere yönelmesi, destek uçaklarının (AWACS, tanker, elektronik harp uçakları vb.) sürekli havada kalması dahildir. Sadece ilk gece için bakıldığında, koalisyonun 7 gün 24 saat esasına göre ardışık dalgalar halinde yüzlerce uçak kaldırdığı söylenebilir. Kullanılan mühimmat türleri, o döneme dek bir arada kullanılmış en gelişmiş cephane kombinasyonlarından oluşuyordu. Öne çıkan mühimmat ve silahlar şunlardır:
Seyir füzeleri
Harekâtın açılışında, ABD deniz unsurları yoğun bir BGM-109 Tomahawk seyir füzesi salvo saldırısı gerçekleştirmiştir. İlk birkaç saat içinde koalisyon donanması (Kızıldeniz’deki USS San Jacinto kruvazörü ile Basra Körfezi’ndeki USS Bunker Hill kruvazörü ve USS Wisconsin ile USS Missouri zırhlıları) toplam 52 adet Tomahawk füzesi fırlatmıştır. Bu füzeler Bağdat’taki yüksek öncelikli hedeflere (hükümet binaları, iletişim merkezleri, enerji santralleri vb.) uzun menzilden nokta vuruşları yapmıştır. Ek olarak ABD Hava Kuvvetleri’ne ait B-52G Stratofortress bombardıman uçakları da Suudi Arabistan hava sahası üzerinden ateşledikleri AGM-86C CALCM (havadan fırlatılan seyir füzeleri) ile Irak içlerindeki hedefleri vurmuştur; ilk gün 7 B-52 uçağı toplam 35 adet CALCM füzesi atmıştır.
Güdümlü bombalar
Koalisyon özellikle hassas hedefler için lazer güdümlü bombalar kullanmıştır. F-117A Nighthawk uçakları, taşıdıkları GBU-27 Paveway III lazer güdümlü bombalarıyla Bağdat’taki önemli hedefleri yüksek isabet oranıyla vurmuşlardır. Benzer şekilde F-111F ve F-15E uçakları da lazer güdümlü mühimmat kullanmıştır. Bazı hedeflerde telemetre/TV güdümlü bombalar (örneğin AGM-62 Walleye veya GBU-15 bombaları) da devreye sokulmuştur. Güdümlü mühimmat sayesinde koalisyon, sivil kayıpları en aza indirmek amacıyla seçilmiş hedefleri hassas vuruşlarla imha etmeye çalışmıştır.
Anti-radar füzeleri
Irak hava savunma ağını bastırmak için yoğun şekilde AGM-88 HARM anti-radyasyon füzeleri kullanılmıştır. F/A-18 Hornet ve EA-6B Prowler uçaklarından atılan bu füzeler, Irak’ın aktif radar yayan SAM bataryalarını hedef aldı. Özellikle ilk gün koalisyon tarafından yüzlerce HARM füzesi ateşlenerek birçok radar daha füze fırlatamadan devre dışı bırakıldı. Bu sayede Irak’ın entegre hava savunma sisteminin “dişleri söküldü.”
Konvansiyonel bombalar
Operasyonda güdümlü mühimmatlar kadar yüksek teknoloji ürünü olmayan ama miktar olarak büyük yer tutan klasik genel maksat bombaları (Mk-82, Mk-84 vb.) da geniş ölçüde kullanıldı. B-52 stratejik bombardıman uçakları özellikle cephe hattındaki siperler, zırhlı birlikler ve lojistik hedefler üzerine yoğun halı bombardımanları yaparak tonlarca tahrip gücü yüksek patlayıcı yağdırdılar. Koalisyonun attığı bombaların büyük kısmını bu konvansiyonel mühimmat oluşturdu (atılan bombaların ağırlığı toplamda 88.500 ton kadar olduğu tahmin edilmektedir). Ayrıca koalisyon güçleri gerektiğinde küme bombaları ve büyük tesirli BLU-82 “Daisy Cutter” gibi özel mühimmatları da kullandı.
Diğer mühimmat ve silahlar
AH-64 Apache helikopterleri ilk gece Hellfire füzeleriyle radar tesislerini vurmuştur. A-10 Thunderbolt II uçakları ve AV-8B Harrier’lar ise zırhlı hedeflere karşı AGM-65 Maverick füzeleri ve 30mm/25mm top mermileri kullandılar. Deniz kuvvetlerine ait zırhlılar (Missouri ve Wisconsin), karadaki hedeflere deniz toplarıyla ağır bombardıman yaptı. Tüm bu çeşitli sistemlerin birleşik kullanımı, ilk saldırıda kombinasyon halinde uygulanarak Irak’ın savunma gücü üzerinde “şok ve dehşet” etkisi yaratmayı amaçladı.
Kısacası ilk geceden itibaren koalisyonun sorti ve mühimmat kullanımı son derece yoğun olmuştur. İlk gün gerçekleştirilen ~2.800 sorti sonucunda Irak’ın hava, kara ve iletişim hedeflerine binlerce bomba ve füze isabet etmiştir. Bu sayı, harekâtın devam eden günlerinde de yüksek tempoda sürdürülmüştür.
Uçakların Kalkış Noktaları (Üsler ve Uçak Gemileri)
Çöl Fırtınası hava harekâtı, coğrafi olarak geniş bir alana yayılı üslerden ve platformlardan icra edildi. Koalisyon uçakları ağırlıklı olarak Suudi Arabistan’daki hava üslerinden kalkış yaptı. Önemli harekât üsleri arasında Zahran, Riyad, Taif, Hamis Muşayt ve Kral Fahd hava üsleri bulunmaktaydı. Örneğin, F-117A gizli uçak filosu Suudi Arabistan’ın batısındaki Hamis Muşayt Üssü’nden operasyonlarını yürüttü. Müttefik ülkelere ait unsurlar da (örneğin Britanya RAF Tornado’ları için Bahreyn Muharrak Üssü, Fransız uçakları için Suudi Arabistan’daki El-Esnam Üssü gibi) bölgedeki çeşitli meydanları kullandılar.
Bunun yanı sıra, uçak gemileri harekâtın kritik unsurlarındandı. ABD Donanması, aynı anda hem Basra Körfezi’nden hem de Kızıldeniz’den kalkan hava akınları düzenledi. İlk saldırı gecesi itibarıyla bölgede 6 adet uçak gemisi görev yapıyordu:
Basra Körfezi’nde: USS Midway (CV-41) ve USS Theodore Roosevelt (CVN-71) uçak gemileri, Körfez’in iç sularından Irak ve Kuveyt’teki hedeflere F/A-18, A-6 ve F-14 uçaklarını sevk ettiler.
Kızıldeniz’de: USS Ranger (CV-61), USS John F. Kennedy (CV-67) ve USS Saratoga (CV-60) uçak gemileri Kızıldeniz’in kuzeyinden Irak’ın batısı ve Kuveyt yönüne hava akınları düzenledi. USS America (CV-66) uçak gemisi de başlangıçta Kızıldeniz’de konuşlu olup hava harekâtına katıldı, daha sonra savaşın ilerleyen günlerinde Basra Körfezi’ne intikal etti.
Bu uçak gemilerinden kalkan filo uçakları (F-14, F/A-18, A-7, EA-6B vb.), karadaki üslerden havalanan kuvvetlere deniz istikametinden destek vererek taarruzlara katıldılar. Böylece Irak, hem güney hem batı yönlerinden gelen iki cepheli bir hava saldırısıyla karşı karşıya kaldı.
ABD stratejik bombardıman uçakları ise bölge dışındaki üslere dayanarak operasyon yapmışlardır. Louisiana’daki Barksdale Hava Üssü’nden havalanan 7 adet B-52 uçağı, hiçbir mola vermeden 35 saat uçup 14.000 mil mesafe katederek Irak’taki hedeflerini vurup tekrar ABD’ye dönmesi oldukça dikkat çekici bir örnektir. Bu operasyon, o tarihteki en uzun menzilli hava saldırılarından biri olarak kayda geçti ve ABD’nin küresel hava gücünü göstermiştir.
Hava Durumu ve Çevresel Koşullar
İlk hava saldırısı gece vakti ve belirli ölçüde zorlu hava koşullarında gerçekleşmiştir. Saldırı anında Bağdat’ta yerel saat gece 02:45 olduğu için ortam tamamen karanlıktır. Nitekim o gece ay, saldırı öncesinde batmış durumdadır. Dolayısıyla doğal aydınlatma minimal seviyede olmuş ve gece karanlığı hüküm sürmüştür. Elbette bu kasıtlı bir tercihtir. Zira karanlık, koalisyon uçaklarının özellikle stealth (hayalet) uçakların tespitini zorlaştırıp sürpriz etkisini arttırmıştır.
Hava durumuna bakıldığında Suudi Arabistan üzerinde ve kuzey yönünde Irak semalarına doğru uzanan bulut katmanları mevcuttur. Bu bulutlu hava, kimi bölgelerde görüş şartlarını düşürse de genel harekât konseptini engellememiştir. F-117 gibi gelişmiş uçaklar bulut üstü irtifalarda uçup hedeflerini hassas güdümle vurabilmişlerdir. Diğer yandan, bulutlar Irak tarafının görsel teyit ve optik takip imkanlarını da kısıtlamıştır.
Operasyonun başladığı an, Bağdat’ta sirenler çalmış ve elektrik şebekesi koruyucu amaçla kesilmiştir, bu yüzden şehir büyük ölçüde karanlıkta olmuştur. Hava saldırısı başladığında, Irak savunması güçlü projektörler ve yoğun uçaksavar ateşi ile gökyüzünü taramaya girişmiştir. Karanlık semalar, ardı ardına patlayan uçaksavar mermilerinin ve füzelerin izli mermi parlaklıkları ile aydınlanmıştır. CNN muhabirleri, canlı yayında Bağdat ufkunda beliren patlamaları ve gökyüzüne doğru yükselen yoğun uçaksavar ateşini anbean dünyaya aktarmıştır.
Özetle ilk saldırı gece vakti karanlığından ve uygun hava durumundan yararlanılarak icra edilmiştir. Koalisyon, teknolojik üstünlüğü sayesinde gece görüş sistemleri, kızılötesi hedefleme ve hassas güdüm kullanarak düşük görüş koşullarında dahi operasyonu başarıyla gerçekleştirmiştir. Hava durumu ciddi bir engel oluşturmadı; hatta kısmen koalisyonun lehine çalışmıştır. Irak tarafı ise karanlıkta ve kısmi bulutlulukta savunma yapmak zorunda kalmıştır.
Irak’ın Hava Savunma Tepkisi ve Radar Sistemlerinin Durumu
İlk hava saldırısı başladığında Irak hava savunması bir dizi karşı önlem almakla birlikte, koalisyonun ezici baskısı karşısında büyük ölçüde etkisiz kalmıştır. Operasyonun açılış anında, “Görev Kuvveti Normandy” adı verilen 8 adet ABD AH-64 Apache helikopteri, Irak’ın güney sınırındaki iki kritik erken uyarı radar üssünü ani bir baskınla imha etti. Bu beklenmedik darbe, Irak’ın hava savunma ağına ilk şoku vurarak yaklaşan geniş çaplı saldırı konusunda uyarı verme kabiliyetini ortadan kaldırdı.
Bağdat ve diğer şehirler üzerinde ilk koalisyon uçakları belirdiğinde, Irak kuvvetleri yoğun uçaksavar ateşiyle karşılık verdi. Hava savunma birlikleri, şehirlerin üzerine doğru gelen tehditlere karşı peş peşe SA-2, SA-3, SA-6 füzeleri fırlattılar ve uçaksavar topları binlerce mermi saçmıştır. Bağdat semalarında ateşlenen bu izli mermiler, kamera görüntülerinde adeta bir havai fişek yağmuru gibi görünmüştür. Ancak bu yoğun “baraj ateşi”, koalisyon uçaklarına sınırlı bir etki yapabilmiştir. Irak’ın Sovyet yapımı ve eski nesil radar güdümlü SAM füzeleri, karşılarındaki elektronik harp ve aldatma tedbirleriyle donatılmış koalisyon uçaklarına isabet kaydetmekte zorlanmıştır. Nitekim, koalisyonun 100.000’i aşkın sorti uçuşuna karşılık sadece 75 uçak kaybetmesi (bunların 42’si düşman ateşiyle) Irak hava savunmasının ne denli etkisiz kaldığını göstermektedir.
Irak entegre hava savunma sistemi (Fransız Thomson-CSF şirketinin kurduğu “KARI” ağı), koalisyonun taarruzu ile büyük ölçüde felç oldu. Wild Weasel uçaklarının saldırıları sonucu birçok radar merkezi daha füzelerini tam etkin kullanamadan imha edildi. Iraklı SAM operatörleri, Vietnam Savaşı’ndaki Kuzey Vietnam taktiklerinin aksine radarlarını açık tutmaya devam etti ve füzelerini kılavuzlamaya çalışmıştır. Bu durum onları AGM-88 HARM füzelerine açık hedef haline getirmiştir. Kendi radar sinyallerini kapatmada gecikmeleri nedeniyle birçok SAM bataryası füze ateşleme aşamasına geçemeden vuruldu. Omuzdan atılan SA-7/14 gibi MANPADS füzeleri de ateşlenmiş ancak bu sistemler gecenin karanlığında yüksek irtifadaki jetlere karşı pek etkili olamamıştır.
İlk gecenin önemli bir olayı da Irak Hava Kuvvetleri’nin sınırlı karşı harekât girişimidir. Hava saldırısının başlamasıyla bazı Irak savaş uçakları (Mig-29 ve Mig-25’ler) havalanmaya çalışmıştır. Bunlardan biri deneyimli bir Iraklı pilotun kullandığı bir MiG-25 Foxbat avcı uçağının radarlarına yansıyan bir hedefe uzun menzilden füze atışı yapması ve bir ABD Deniz Kuvvetleri F/A-18C Hornet uçağını düşürmesidir. Bu saldırıda ABD pilotu Yzb. Scott Speicher hayatını kaybetmiş ve bu olay koalisyonun ilk hava zayiatı olmuştur. Ancak bu münferit başarı dışında, Irak Hava Kuvvetleri’nin genel direnci oldukça cılız kalmıştır. Birkaç angajman dışında Irak uçaklarının büyük bölümü çatışmaya girmedi. Sonraki günlerde de Irak liderliği, uçaklarının önemli bir kısmını güvenlik için İran’a kaçırmıştır. 115’ten fazla Irak uçağı savaş boyunca İran topraklarına sığınmıştır.
Irak’ın uçaksavar topları ise hava saldırısı boyunca yoğun ateş kusmaya devam etmiştir. Özellikle Bağdat’ta 23 mm ve 57 mm uçaksavar bataryaları, dakikada binlerce mermiyi göğe göndermiştir. Ancak koalisyon pilotları, Irak’ın bu “barrage” taktiğine karşı hızla irtifa ve taktik değiştirmiş ve riskli alçak irtifa yerine daha emniyetli yüksek irtifalardan dalış yapmaya yönelmişlerdir. Bu sayede uçaksavar ateşinin etkinliği daha da azalmıştır.
Neticede, Irak hava savunma tepkisi ilk saldırıyı püskürtmeye yeterli olmamıştır. Koalisyon, ilk gece içinde Irak’ın radar ağını büyük ölçüde dağıtmış, çok sayıda SAM bataryasını susturmuş ve hava üstünlüğünü ele geçirmiştir. Irak’ın entegre savunma sistemi koordinasyonunu kaybetmiş; bazı merkezi komuta tesisleri ilk darbeden sağ çıksa da (örneğin Bağdat’taki ana hava savunma karargâhı kısa süre daha çalışmaya devam etti), ülke genelindeki savunma kapasiteleri lokal ve dağınık hale gelmiştir. İlk 24 saatin sonunda Irak hava sahası koalisyon tarafından etkin şekilde kontrol edilir duruma gelmiştir.

Operasyonun Genel Seyri ve Sonuçları
Toplam Sortiler ve Kullanılan Mühimmat (Genel İstatistikler)
Çöl Fırtınası harekâtı, beş hafta süren yoğun bir hava bombardıman kampanyası ardından kısa bir kara harekâtıyla sonuçlandı. Hava operasyonunun toplam bilançosu son derece etkileyicidir. Koalisyon uçakları 17 Ocak – 28 Şubat 1991 arasındaki hava taarruzları boyunca 100.000’den fazla sorti uçuş gerçekleştirdi ve toplamda 88.500 ton bomba attı. Bu rakamlar, tarihin o ana kadarki en yoğun stratejik hava bombardımanlarından biri konumundadır. Aşağıdaki tabloda harekâtın genel bazı istatistikleri özetlenmiştir:
Gösterge (1991 Hava Harekâtı) | Değer |
Toplam koalisyon sorti sayısı | > 100.000 sorti |
Atılan toplam bomba tonajı | ~ 88.500 ton |
Fırlatılan Tomahawk seyir füzesi (toplam) | 288 adet (290 denemeden) |
Hedefini vuran Tomahawk | 242 adet (isabet) |
Koalisyon uçak kayıpları (hava harekâtı) | 75 adet (42 muharebe, 33 kaza) |
Yukarıdaki veriler incelendiğinde, koalisyonun hava kampanyasının yıkıcılığı ve aynı zamanda etkinliği anlaşılmaktadır. Precision-guided (hassas güdümlü) mühimmat kullanım oranı göreceli olarak düşük olsa da (atılan mühimmatın çoğu geleneksel bombalardı), kritik hedeflerde bu hassas silahlar belirleyici rol oynamıştır. Örneğin F-117A stealth uçakları tüm hedeflerin %40’ına yakınını tek başına vurmuş ve hiçbirini ıskalamadan savaş boyunca 1.270’den fazla sorti uçup geri dönmüştür (hiç kayıp vermeden). Bu durum hassas saldırı konseptinin başarısını göstermektedir.
Koalisyon donanması, savaş boyunca toplam 290 adet Tomahawk seyir füzesi fırlatmıştır. Bunların yaklaşık 242’si hedeflerini başarıyla vurmuş (geri kalanı ya arızalanmış ya da hedefini bulamamıştır). Bu, seyir füzelerinin o dönemde ilk geniş çaplı kullanımıdır ve oldukça etkili olduğu görülmüştür.
Hava harekâtı boyunca koalisyon kendi kayıplarını çok düşük tuttu. Toplam 75 sabit kanatlı ve döner kanatlı uçak kaybedildi ki bunların sadece 42’si düşman ateşi sonucunda gerçekleşmiştir. Bir başka deyişle, Irak’ın hava ve kara savunması koalisyonun toplam sortilerinin binde 4’ü gibi çok küçük bir kısmında etkili olabilmiştir. Bu başarıda, koalisyonun üstün teknoloji kullanımı, iyi planlanmış SEAD operasyonları ve Irak hava savunmasının yetersizlikleri önemli rol oynamıştır.
Irak Altyapısına Yıkıcı Etkileri
Hava bombardıman kampanyası, askeri hedeflerin yanı sıra Irak’ın kritik sivil altyapısına da büyük zararlar verdi. Özellikle savaşın ilk günlerinden itibaren hedef alınan elektrik ve iletişim sistemlerindeki tahribat, kısa sürede tüm ülkeye yayılan bir etki yarattı.
Elektrik şebekesi: Koalisyon stratejisi, Irak’ın elektrik üretim kapasitesini geçici veya kalıcı şekilde çökertmeyi içermiştir. İlk aşamada bazı santrallere grafit filament bombaları atılarak kısa devre ile geçici kesinti yaratıldıysa da daha sonra bu santraller konvansiyonel bombalarla tamamen devre dışı bırakıldı. Örneğin Bağdat’ın ana enerji üretim tesisleri (Dora termik santrali gibi) peş peşe bombalandı. Bir ABD Hava Kuvvetleri raporuna göre savaşın ilk haftalarında Irak’ın ulusal elektrik üretimi neredeyse sıfıra indirilmiştir. Tüm büyük güç santralleri hasar gördü veya durduruldu. Bu durum, şehirlerin karanlığa gömülmesine ve hayati altyapı hizmetlerinin işlemez hale gelmesine yol açtı. Elektrik olmadığı için su arıtma ve pompalama tesisleri de çalışamaz hale geldi ve sonuçta geniş halk kitleleri temiz içme suyu bulmakta zorlandı, kanalizasyon ve arıtma sistemleri çöktü.
Savaş sonrası yapılan değerlendirmelerde, elektrik şebekesinin çökmesinin su ve sanitasyon krizine yol açarak halk sağlığını ciddi biçimde tehdit ettiği belirtilmiştir.
Ulaşım ve endüstriyel altyapı: Hava saldırıları, Irak’ın ulaştırma ağını da hedef almıştır. Koalisyon uçakları stratejik önemi olan köprüleri ve karayollarını bombalayarak ordu birliklerinin manevra ve ikmal kabiliyetini sınırlamaya çalıştı. Örneğin Bağdat’ı güney şehirlerine bağlayan bazı ana köprüler lazer güdümlü bombalarla yıkıldı. Basra-Bağdat otoyolu gibi önemli güzergâhlarda bombalanan noktalar, savaş sonrası harap halde bulunmuştur. Demiryolu tesisleri ve tren köprüleri de bazı bölgelerde vuruldu. Ayrıca Irak’ın ekonomik can damarları olan petrol rafinerileri (Beici, Musayyib, Basra rafinerileri gibi) ve petrokimya tesisleri hedef alınarak üretim durma noktasına getirildi. Fabrikalar, silah üretim tesisleri ve depolar da (ör. askeri araç fabrikaları, mühimmat imalathaneleri) ağır şekilde tahrip edildi. Konuyla ilgili bir raporda savaşın sonunda Irak’ın endüstriyel altyapısının 2. Dünya Savaşı’nda Avrupa’da görülen tahribat düzeyine yakın bir yıkımla karşılaştığı belirtilmiştir.
İletişim sistemleri: Bütün bunların dışında Koalisyon güçleri, Irak’ı hem askeri hem sivil iletişim açısından izole etmek için planlı saldırılar yapmıştır. Savaşın ilk saatlerinde Bağdat’taki ana telefon santrali binaları (örneğin El-Memun santrali) ve mikrodalga iletişim kuleleri güdümlü bombalarla vuruldu. Ülkenin uluslararası iletişim kapısı olan uydu yer istasyonları devre dışı bırakıldı. Devlet radyo ve televizyon vericileri de (Bağdat TV merkezi gibi) bombalanarak yayınlar kesildi. Bu saldırılar sonucunda Irak iç haberleşmesi büyük darbe aldı. Ordu birlikleri üst komutadan talimat almakta zorluk yaşadı, halk ise güncel bilgi alamaz hale geldi. Ayrıca sivil telefon şebekesi de haftalarca çalışmadı. İletişim altyapısına verilen bu zarar, savaş sonrasında da uzun süre tamir edilemedi ve Irak’ta izole bir bilgi ortamı oluştu.
Su ve kanalizasyon: Doğrudan hedef alınmamış olsalar da elektrik ve ulaştırma altyapısının çöküşü su dağıtım sistemlerini vurdu. Elektrik pompaları çalışmadığı için şehir şebekelerine su verilemedi, arıtma tesisleri durdu. Kısa süre içinde başta Bağdat olmak üzere pek çok şehirde temiz su sıkıntısı baş gösterdi. Kanalizasyon sistemleri atık suyu arıtmadan nehir ve sokaklara boşaltmak zorunda kaldı. Bu durum, savaş sonrasında ciddi salgın hastalık riskleri yaratmıştır (kolera, tifo vb.). Birleşmiş Milletler gözlem raporları 1991 yazına gelindiğinde Irak’ın pek çok bölgesinde su ve sanitasyon krizinin derinleştiğini kaydetmektedir.
Kısacası Çöl Fırtınası harekâtı Irak’ın altyapısında devasa bir yıkıma yol açtı. Savaş sonunda ülkenin elektrik üretimi, ulaşım arterleri, haberleşme hatları ve sanayi tesisleri büyük ölçüde tahrip olmuştu. Bu durum sadece askeri kapasiteyi değil, 1991 sonrasında Irak halkının günlük yaşamını da derinden etkiledi. Birçok açıdan, Irak’ı modern bir ülke yapan altyapı unsurları, birkaç haftalık yoğun bombardımanın ardından işlemez hale gelmişti.
Sivil Kayıplar ve Ekonomik Sonuçlar
Sivil kayıplar
1991 Körfez Savaşı’nda Iraklı siviller de maalesef can kayıpları vermiştir. Savaşın hemen ardından yapılan resmi tahminlere göre, Irak’ta 2.278 sivil ölmüş, 5.965 sivil yaralanmıştır. Bu rakamlar, doğrudan bombardımanlar sonucu tespit edilebilen kayıplardır. Bazı olaylar sivil can kaybını bir anda çok yükseltmiştir: Örneğin 13 Şubat 1991 gecesi Bağdat’ta El-Amiriye Sığınağı koalisyon uçaklarınca vurulduğunda içeride bulunan en az 408 sivil (kadın ve çocuk) yaşamını yitirmiştir. Bu trajik olay, savaşın en büyük sivil kayıp hadiselerinden biri olarak tarihe geçti. Benzer şekilde, 17 Şubat’ta Falluce şehrinde bir köprüye atılan lazer güdümlü bombaların hedefini şaşırıp yakınlardaki çarşı alanına düşmesi sonucu 50 ila 150 civarında sivilin öldüğü rapor edilmiştir.
Bunların dışında yoğun bombardıman altında kalan diğer şehir ve bölgelerde de kaçınılmaz olarak sivil zayiatlar meydana geldi. Basra, Nasiriye, Bağdat’ın banliyöleri gibi yerlerde sığınaklara isabet eden şarapnel ve ikincil patlamalar neticesinde yüzlerce sivil yaralandı veya öldü. Ayrıca savaşın dolaylı sonuçları, özellikle altyapı yıkımı nedeniyle, savaş sonrasında sivil ölümlerin artmasına yol açtı. Temiz su ve sağlık hizmeti eksikliği 1991’de ve takip eden yıllarda birçok çocuğun hastalanıp ölmesine neden oldu. Bağımsız kaynaklar, doğrudan ve dolaylı etkiler toplamında Irak’taki sivil ölü sayısının on binleri bulabileceğini belirtmiştir. Middle East Watch gibi insan hakları kuruluşları, 1991 Savaşı’nın neticesinde Irak’ta büyük bir insani kriz yaşandığını, beş yaş altı çocuk ölümlerinin ikiye katlandığını rapor etmişlerdir.
Askerî kayıplar
Irak ordusu da bu savaşta ağır insan kaybı yaşadı. Kesin rakamlar tartışmalı olmakla birlikte tahminler 20.000 ila 30.000 Irak askerinin çatışmalarda öldüğü yönündedir. Özellikle kara harekâtı sırasında “ölüm yolu” olarak anılan geri çekilen konvoyların imhası gibi olaylarda binlerce Irak askeri hayatını kaybetmiştir. Koalisyon tarafında ise 148 Amerikan, 47 İngiliz askeri ve müttefiklerdeki daha az sayıda kayıplarla toplamda yaklaşık 240 civarında personel hayatını kaybettiği bildirilmektedir. Sivil ve askeri tüm can kayıpları bir arada değerlendirildiğinde, bir MERIP (Middle East Research and Information Project) analizinde savaşın insan bilançosunun 100.000’e yakın ölüye, 5 milyon civarında yerinden edilmiş kişiye ve devasa maddi hasara yol açtığı ifade edilmiştir.
Ekonomik etkiler
Körfez Savaşı, Irak ekonomisine yıllar boyunca telafi edilemeyecek zararlar verdi. Savaşın hemen öncesinde de ambargo nedeniyle zor durumda olan Irak ekonomisi, bombardımanların tahribatıyla adeta çöktü. Tahminlere göre savaşın Irak’ta yarattığı maddi hasarın toplam değeri 200 milyar ABD dolarını aşmıştır. Bu rakama, altyapı yıkımı, endüstriyel üretim kaybı, petrol ihracat gelirlerinin kesilmesi ve savaşın neden olduğu genel ekonomik durgunluk dahildir.
1991 yılında Irak’ın gayri safi yurt içi hasılası (GSYİH) bir önceki yıla göre dramatik biçimde düşmüştür. Yaklaşık %50’ye varan küçülme tahminleri bulunmaktadır. Ülkenin ana gelir kaynağı olan petrol ihracatı, uygulanan ambargo nedeniyle tamamen durduğu için devlet hazinesi gelirden mahrum kaldı. Savaşın bitiminde Irak hükümeti memur maaşlarını ödemekte zorlanır hale geldi ve hiper-enflasyon baş gösterdi. Irak dinarı hızla değer kaybetti, piyasada temel tüketim malları karaborsaya düştü. Bunların yanı sıra işsizlik oranı da artmıştır. Zira birçok fabrika ve işletme ya bombalanarak yok olmuş ya da üretim yapamaz duruma gelmiştir.
Savaş sonrası Irak’ta yaşam standartları keskin bir düşüş yaşadı. Orta sınıf büyük ölçüde yoksullaşmıştır; akademisyenler taksi şoförlüğü yaparak geçinmeye çalışır hale gelmiştir Eğitim ve sağlık gibi sektörler altyapı eksikliği ve kaynak yokluğu nedeniyle çöküş yaşadı. UNICEF raporlarına göre 1990-1991 arasında çocukların beslenme ve sağlık durumlarında sert bir bozulma olmuş, 5 yaş altı çocuk ölümleri iki katına çıkmıştır (bunun büyük bölümü savaş sonrası ambargo koşullarında meydana gelmiştir). Ayrıca savaşın çevresel tahribatı (Kuveyt petrol kuyularının yakılması, sanayi tesislerinden yayılan toksik maddeler vb.) uzun vadede Irak tarımını ve halk sağlığını olumsuz etkilemiştir.
Savaş Sonrası Yaptırımlar ve BM Ambargosu
1991 Körfez Savaşı’nın ardından Irak yönetiminin Kuveyt işgali nedeniyle daha önce maruz kaldığı uluslararası yaptırımlar sıkı biçimde devam etti. Aslında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Irak’ın 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etmesinden hemen sonra 6 Ağustos 1990 tarihli 661 sayılı Karar ile Irak’a kapsamlı bir ekonomik ambargo uygulamaya başlamıştı. Bu yaptırımlar, Irak’a her türlü mal ve ürün ihracatını ve Irak’tan ithalatı (gıda ve tıbbi malzeme insani istisnası hariç) yasaklıyor, ayrıca Irak hükümetinin yurtdışı mal varlıklarını donduruyordu. Savaş süresince de yürürlükte kalan ambargo, savaş sonrasında yeni şartlara bağlanarak sürdürüldü.
Körfez Savaşı’nı sona erdiren resmi ateşkes koşulları, Nisan 1991’de BMGK’nın 687 sayılı Kararı ile belirlendi. Bu karara göre Irak, kitle imha silahları (nükleer, biyolojik, kimyasal silahlar) ve 150 km’den uzun menzilli füzelerinin tümünü imha etmeyi kabul edecekti. Irak’ın bu şartlara tam uyumu sağlanana dek ekonomik yaptırımların devam edeceği açıkça ifade edildi. Yani savaş sonrasında da ambargo kaldırılmadı; aksine Irak’ın silahsızlandırılması sürecine bağlandı.
Bu dönemde Irak, BM denetçilerinin gözetiminde elindeki kimyasal silahları ve Scud füzelerini imha etmeye başladıysa da, tam bir güven tesis edilemediği için ambargo hafifletilmedi. 1990’lar boyunca Irak ekonomisi bu sıkı ambargo altında kaldı. Petrol satışı yapamayan, dış ticareti yasaklanmış, gelir kaynakları kısıtlanmış bir ülke olarak, Irak’ta insani durum giderek kötüleşti. BM raporları, 1990’lar boyunca Irak’ta çocuk ölümlerinin iki katına çıktığını, ülke içinde kişi başına gelirin çok düştüğünü, nüfusun ciddi bir bölümünün yetersiz beslenme ve temiz su yokluğu çektiğini belgeledi. Hastanelerde temel ilaçlar bulunamadı, elektrik kıtlığı sürdü ve eğitim sistemi gerekli malzemelerden mahrum kaldı.
Uluslararası toplum içinde ambargonun insanî etkilerine yönelik eleştiriler yükselince, Birleşmiş Milletler 1995 yılında “Oil-for-Food” (Petrol Karşılığı Gıda) programını yürürlüğe koydu. 986 sayılı BMGK Kararı ile başlatılan bu program, Irak’a sınırlı miktarda petrol ihraç etme ve elde edilen geliri BM denetiminde gıda, ilaç ve temel ihtiyaç malzemeleri alımına harcama izni veriyordu. 1996’dan itibaren uygulanmaya başlanan bu program bir nebze rahatlama sağlasa da, Irak halkının çektiği sıkıntıları tam olarak gideremedi. Dual-use (çift amaçlı kullanılabilir) olabilecek birçok ürün (örneğin bazı kimyasallar, yedek parçalar) ambargo listesinde kalmaya devam etti.
Sonuç olarak BM ambargosu 2003 yılına kadar toplamda 12 yıl boyunca Irak üzerinde kaldı. Mart 2003’te başlayan Irak’ın işgali (İkinci Körfez Savaşı) ve Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinin ardından, 22 Mayıs 2003 tarihinde BMGK ambargoyu kaldırma kararı aldı. Ancak 1991-2003 arasındaki yaptırımlar dönemi, modern tarihte bir ülkeye uygulanan en ağır ve uzun süreli ekonomik tecritlerden biri olarak anılmaktadır. Bu dönem boyunca Irak’ın ekonomik kayıpları yüz milyarlarca doları bulmuş, toplumun sosyal dokusu ciddi hasar görmüştür. Yaptırımların orantısız sivil etkileri daha sonra geniş tartışmalara yol açmış; BM Genel Sekreteri yardımcısı Denis Halliday gibi yetkililer Irak’taki insani kriz nedeniyle görevlerinden istifa ederek ambargoyu protesto etmişlerdir. 1991’de başlayan birinci Körfez Savaşı’nın yıkıcı mirası, uzun süre Irak’ta hissedilmeye devam etti. Hem askeri harekâtın doğrudan sonuçları hem de sonrasında uygulanan uluslararası yaptırımlar, Irak’ı ekonomik ve sosyal açıdan çökertti. Bu olaylar, küresel ölçekte savaş stratejileri ve insani hukuk tartışmalarında da kalıcı izler bıraktı.
Comentarios