top of page

Yemen Saldırıları Olası İran Harekâtının Tatbikatı mı?

  • Yazarın fotoğrafı: Oral Toğa
    Oral Toğa
  • 3 Nis
  • 4 dakikada okunur
ree

Husilerin 7 Ekim’i takip eden süreçte Babülmendep’ten İsrail’e giden gemileri ve doğrudan İsrail’i hedef alan füze ve İHA saldırıları ABD ve İsrail’i kapsamlı karşı saldırılar düzenlemeye sevk etti. Bu iki ülke Aralık 2024 sonu ve Mart 2025’te Husi mevzilerini ağır şekilde hedef aldı. Başat olarak Babülmendep ve Kızıldeniz’in güvenliğini sağlamayı amaçladığı söylense de son günlerde özellikle ABD cenahından gelen ve Husiler üzerinden İran’ı hedef alan açıklamalar, saldırıların İran’a karşı olası bir hava harekâtının “tatbikatı” niteliğini taşıyıp taşımadığı sorusunu gündeme getirdi.


Nitekim ABD’nin 15 Mart’taki saldırısının ardından Trump, İran’ı Husilere desteğini kesmesi konusunda uyardı ve “Husiler tarafından yapılacak herhangi bir saldırı veya misillemeye büyük bir güçle karşılık verilecek. Herhangi bir Husi saldırısından İran sorumlu tutulacak ve ağır sonuçları olacak” ifadelerini kullandı. Böylece ABD, operasyonu bölgesel bir caydırıcılık gösterisine dönüştürmüş oldu.


Aralık 2024’te de İsrail, Husilerin 19 Aralık’taki balistik füze saldırısından sadece bir saat sonra 14 İsrail savaş uçağıyla Sana’daki hedeflere 60 bomba atmış ve İran’dan gelen silahların depolandığı tesisleri hedef aldığını savunmuştu. 26 Aralık’ta ise daha kapsamlı bir saldırı başlatan İsrail, Sana Havalimanı’nı, Hudeyde, Salif, Ras Kanatib Limanlarını ve enerji tesislerini vurarak 6 kişinin ölümüne 40’tan fazla kişinin yaralanmasına neden olmuştu. Saldırı sırasında havalimanında bulunan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Başkanı “kulakları sağır eden patlamalar” yaşandığını belirtmişti.


Husilerin 2023’ten beri 200’den fazla balistik füze ve 170 civarında İHA fırlattığını ve bunların bir kısmının İsrail’de can kayıplarına yol açtığını iddia eden İsrail Başbakanı Netanyahu, saldırıların “meşru müdafaa” kapsamında olduğunu ileri sürdü ve ABD ile koordinasyon halinde gerçekleştirildiğini söylediği operasyonların süreceği mesajını verdi.

ABD ve İsrail, saldırılarını Husilerin bölgesel istikrarı tehdit eden eylemleriyle gerekçelendirse de bu harekâtların daha büyük bir stratejinin parçası olduğu düşünülüyor. Özellikle bir sonraki hedefin İran olup olmadığı konusunda farklı işaretler ve bunlara dayalı çeşitli yorumlar bulunmaktadır.


İsrailli Emekli Tuğgeneral ve Milletvekili Effi Eitam, Aralık 2024’te bir radyo röportajında, saldırıların İran’a yönelik bir harekâta hazırlık niteliğinde olduğunu savundu. “Şu an gördüğümüz şey esasında genel bir provadır” diyen Eitam, Yemen’deki operasyonların kaçınılmaz görünen bir İran harekâtının provası olduğunu ifade etti.


Askerî analist Talal Okal da benzer bir değerlendirme yaparak İsrail’in, bölgedeki tüm cepheleri teker teker susturup nihayetinde İran’a saldırabileceği bir ortam hazırlamaya çalıştığını belirtti. Bir diğer uzman, Dr. Cemal Harfuş ise Yemen’in coğrafi ve operasyonel koşullarının (dağlık arazi, geniş mesafeler) İran’a benzer zorluklar içerdiğine dikkat çekti. Harfuş’a göre İsrail, Yemen’de gerçek bir saha deneyi yaparak uzun menzilli uçuş, havada yakıt ikmali ve geniş bir hava sahasında manevra yapma gibi unsurları test etmiş ve İran’ı vurma kapasitesini sınamıştır.


Filistinli askerî uzman ve Emekli Tümgeneral Vassif Erekat da İsrail’in Filistin, Lübnan veya Yemen gibi farklı cepheleri “ordu yeteneklerini test etmek için birer laboratuvar” olarak gördüğünü ve özellikle Yemen saldırılarında uzun menzilli operasyon kabiliyetini sınadığını belirtti. Erekat, İran’daki hedefleri vurmanın Yemen’dekilerden daha zor olduğunu (örneğin nükleer tesislerin daha iyi korunduğunu) not etse de bu saldırıların İsrail ordusuna hava ikmal, koordinasyon ve hassas vuruş konularında pratik imkânı sağladığını vurguladı.


Öte yandan bazı analistler, Yemen’deki harekâtların İran’a hazırlık olduğu yorumuna temkinli yaklaşmaktadır. Bu uzmanlara göre İsrail, geçmişte defalarca İran’ı hedef almış olup Yemen’e yönelik saldırılar yalnızca bir prova değil, daha geniş bir stratejinin parçasıdır. Bu nedenle olayı sadece İran’a indirgememek gerekmektedir. Ayrıca, bazı uzmanlar da İsrail’in Yemen’i vurmasının, balistik füzelerle saldıran Husileri cezalandırmaya yönelik bir adım olduğunu ve İran’ı hedef alma planıyla doğrudan bir ilgisi bulunmadığını savunmaktadır.


Bir askerî operasyonun tatbikat niteliğinde olup olmadığını anlamak zor olmakla birlikte çeşitli işaretlerden bahsedilebilir. Öncelikle Yemen’deki saldırıların olası bir İran harekâtıyla benzer uçuş mesafeleri içerip içermediği önemlidir. İsrail jetleri Yemen’e yaklaşık 1800 km mesafe kat etmiştir. Tel Aviv-Sana arası 2000 km, Tel Aviv-Tahran arası 1500 km civarındadır. Bu mesafe, İran saldırısında ihtiyaç duyulacak uzun menzilli uçuş ve havada yakıt ikmali pratiğini içermektedir. İsrail Hava Kuvvetleri bu operasyonlarda tanker uçakları kullanarak havada yakıt ikmali yapma yeteneğini sergilemiştir.


Ayrıca bazı kaynaklara göre İsrail uçakları Husi hedeflerini vurduktan sonra da ilerlemeye devam etmiş ve olası İran saldırısında yaşanabilecek aksiliklere karşı daha fazla havada kalmak gerektiğinde izlenecek yollar test edilmiştir. Yemen’de hem ABD’nin hem İsrail’in gerçek mühimmat ile geniş ölçekli atışlar yapması da önemlidir. Özellikle İsrail’in hassas güdümlü bomba ve füzeler kullanması “gerçek mühimmatlı bir prova” olarak nitelendirilmiştir. İran nükleer tesisini bombalamak için gereken süreç, şu an Yemen’de liman veya havaalanı bombalamak için denenmiştir.


Yemen saldırıları sonrası İran’ın tepkileri yakından takip edilmiştir. İran’a yönelik saldırı ihtimalinin yüksek sesle dile getirildiği şu günlerde İran Dışişleri Bakanlığı saldırıları sert bir dille kınamış, Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı “düşmanlarımız eyleme geçerse yıkıcı karşılık veririz” demiştir. Husiler ise misilleme olarak ABD uçak gemisini hedef aldıklarını iddia etmişlerdir.


Sonuç olarak, bu saldırıların iki ana boyutu olduğu söylenebilir. İlk olarak, saldırıların Husilerin bölgesel güvenliği tehdit eden eylemlerini durdurmaya yönelik olduğu görülmektedir. Zira Husilerin hem İsrail’e hem de deniz seyrüsefer güvenliğine tehdit oluşturduğu açıktır. Nitekim kısa vadede Husilerin saldırı kapasitesinin zayıflatıldığı ve İsrail’e yönelik füze saldırılarının durduğu gözlemlenmiştir.

Öte yandan, bu harekâtların Yemen meselesinden bağımsız olarak İran ile bağlantısı da göz ardı edilemez. ABD’nin, müzakere şartlarını kabul etmesi için İran’a bir mesaj verdiği açıktır. Saldırılar sonrasında hem Trump’ın İran’a yönelik açıklamaları hem de İran tarafının tehditlerin gölgesi altında müzakere yapılmayacağını belirtmesi, konunun İran’dan bağımsız düşünülemeyeceğini göstermektedir.


Bu bağlamda saldırılar iki temel amaca hizmet etmektedir: İran’a verilen mesaj ve olası bir operasyon öncesinde gerçekleştirilen “prova”. Nitekim bu görüşü paylaşan uzmanlar da bulunmaktadır. Her ne kadar saldırıları tamamen İran’a yönelik bir hava harekâtının provası olarak görmek basite indirgemek olsa da operasyonların, İran’la muhtemel bir çatışmaya hazırlık sürecine katkı sağladığı yadsınamaz. Askerî planlamacılar, Yemen’de edindikleri deneyimleri İran’a yönelik saldırı senaryolarında da kullanabilirler.


Bu yazı ilk olarak 28.03.2025 tarihinde İRAM'da yayınlanmıştır.

Yorumlar


IMG_3253.JPG

Merhaba!

Eğer yazılarla ilgili bir görüşünüz veya yorumunuz varsa aşağıdaki yorum kutucuğuna yorumunuzu bırakabilir veya iletişim bölümünden benimle temasa geçebilirsiniz.  Son olarak burada yayınlanan yazıların tamamı şahsi görüşlerim olup hiçbir kurumu veya kuruluşu bağlamadığını hatırlatmak isterim.

İyi okumalar dilerim.

bottom of page