Zengezur Koridoru ve İran’ın Stratejik Kaygıları
- Oral Toğa

- 13 Ağu
- 5 dakikada okunur

Tahran, Zengezur Koridoru’nu İran’ı jeoekonomik olarak by-pass etme, NATO/ABD varlığını kuzey sınırlarına yaklaştırma ve İsrail’in istihbarat ile lojistik erişim kapasitesini genişletme potansiyeline sahip bir jeopolitik kaldıraç olarak değerlendirmektedir.
Giriş
8 Ağustos 2025 tarihinde Washington’da Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan arasında, ABD Başkanı Donald Trump’ın ev sahipliğinde paraflanan “Azerbaycan ile Ermenistan Arasında Barış ve Devletlerarası İlişkilerin Tesisi Hakkında Anlaşma”, Güney Kafkasya jeopolitiğinde yapısal etkiler yaratma potansiyeline sahip önemli bir gelişmedir. Transit ve ulaşım dahil çeşitli alanlarda ikili iş birliğini öngören hükümler içeren bu düzenleme, yalnızca iki komşu devlet arasındaki ulaşım bağlantılarının kolaylaştırılması açısından değil aynı zamanda İran’ın kuzeybatı sınır güvenliği, Avrasya ölçeğindeki bağlantısallığı ve bölgesel güç projeksiyonu bakımından da stratejik sonuçlar doğurma potansiyeli taşımaktadır.
Tahran, mutabakata ilişkin ilk açıklamalarında iki temel parametreyi ön plana çıkarmıştır: İlkesel düzeyde barış sürecine destek verilmesi ve bölge dışı aktörlerin Güney Kafkasya’da kalıcı bir güvenlik veya siyasi varlık tesis etmesine yönelik açık itiraz. ABD dönüşünde hem bölgesel konular hem de söz konusu mutabakat bağlamında Paşinyan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a kadar birçok liderle yoğun bir telefon diplomasisi yürütmüştür. Bu kapsamda Paşinyan, 11 Ağustos’ta İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile de Zengezur Koridoru etrafındaki son gelişmelere ilişkin görüş alışverişinde bulunmuştur.
Pezeşkiyan, projenin Ermenistan’ın egemenliği çerçevesinde yürütülmesi, herhangi bir askerî veya güvenlik unsurunun yer almaması ve ABD’nin olası faaliyetlerine karşı dikkatli olunması gerektiğini vurgulamıştır. Paşinyan ise İran’ın çıkar ve hassasiyetlerini gözetmeyen hiçbir anlaşmayı imzalamayacaklarını, iki ülke arasındaki ilişkilerin stratejik nitelik taşıdığını ve önemli kararların karşılıklı istişare ile alınacağını ifade etmiştir. Bu doğrudan temas, Ermenistan’ın İran’ı karşısına almadan, ancak kendi çıkarlarını da gözeterek dengeli bir çizgide ilerlemeyi hedeflediğini göstermektedir. Bununla birlikte, koridorun inşa ve işletiminde Amerikan şirketlerinin yer alma ihtimali, Tahran açısından stratejik bir kırmızı çizgi olmaya devam edecektir.
Tahran, Zengezur Koridoru’nu teknik bir ulaşım hattı olmanın ötesinde “koridor rekabeti” bağlamında İran’ı jeoekonomik olarak by-pass etme, NATO/ABD varlığını kuzey sınırlarına yaklaştırma ve İsrail’in istihbari ile lojistik erişim kapasitesini genişletme potansiyeline sahip bir jeopolitik kaldıraç olarak değerlendirmektedir. Ermenistan’da ise tartışmalar bugüne kadar “koridor” kavramı ve “özel statü” meselesi üzerinden yürütülmüştür. Hükümet kanadı, ABD aracılığındaki mutabakatın barış sürecine katkı sağlayabileceğini savunarak İran’la ilişkilerin “stratejik önemde” olduğunu ve Tahran’ın hassasiyetlerinin gözetildiğini vurgulamak amacıyla “koridor” yerine “ulaşım hattı” tanımını tercih etmektedir.
Buna karşılık, muhalefet partileri ve bazı sivil toplum çevreleri projeyi, Ermenistan’ın egemenliğini zayıflatabilecek bir dış müdahale kanalı olarak değerlendirmekte ve İran’ın uyarılarını haklı bulmaktadır. Daha temkinli yaklaşan akademi ve medya çevreleri ise, İran’la yakın diyalogun korunması gerektiğini ancak Ermenistan’ın bu ve benzeri projelerle bölgesel bağlantılarını çeşitlendirerek uzun vadede jeoekonomik kazanç elde edebileceğini dile getirmektedir.
İran’dan Gelen Tepkiler
İsrail ve ABD ile 12 gün süren çatışmanın ardından İranlı yöneticiler, özellikle komşu ülkelere yönelik daha dengeli ve yapıcı bir söylem benimsemeye yönelmiştir. Ermenistan’ın son hamlesi, Tahran’da rahatsızlık yaratsa da İranlı elitlerin önceki yıllara kıyasla daha diplomatik ve yumuşak bir dil kullandığı görülmüştür. Medya organlarından ve yarı resmî aktörlerden gelen yorumların tonu ise çok daha serttir.
Hükümet kanadı, iki ülke arasındaki olumlu gündemi prensipte desteklerken ABD’nin varlığına karşı şerhler düşmektedir. Nitekim İran Dışişleri Bakanlığı, anlaşmayı “barış sürecine sağlayacağı katkı potansiyeli” yönüyle olumlu karşıladığını, ancak Güney Kafkasya’da bölge dışı askerî veya siyasi varlığın kalıcı hâle gelmesinin “barış ve istikrar önünde engel” teşkil edeceğini belirtmiştir. Açıklamada, bölgedeki ulaşım hatlarının açılmasına ilkesel olarak karşı olunmadığı; ancak bunun yalnızca bölge ülkelerinin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı temelinde ve dış müdahalelerden arındırılmış şekilde kabul edilebileceği vurgulanmıştır.
Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın değerlendirmeleri de temkinli bir ton taşımaktadır. Pezeşkiyan, koridorun Ermenistan’ın yasal egemenliği altında kalacağına ve İran’ın Avrupa’ya kara bağlantısının kesilmeyeceğine dair kendilerine güvence verildiğini ifade etmiştir. Bununla birlikte, inşa ve işletme sürecine bir Amerikan şirketinin dahil olma ihtimalini “tek endişe verici unsur” olarak nitelendirmiştir.
Bu temkinli çizgiye karşın, yarı resmî aktörlerden ve güvenlik çevrelerinden gelen tepkiler çok daha serttir. Devrim Rehberi’nin Dış Politika Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti, söz konusu koridoru “bölgenin jeopolitik yapısını değiştirecek ve Ermenistan’ın parçalanmasına zemin hazırlayacak bir plan” olarak tanımlamıştır. Velayeti, ABD’nin bu girişiminin “Trump’ın paralı askerlerinin mezarlığına” dönüşeceğini iddia etmiş ve İran’ın gerek Rusya ile iş birliği içinde gerekse tek başına bu koridorun açılmasını engelleyeceğini vurgulamıştır.
Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Siyasi Yardımcısı Yedullah Cevani de Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ı “ABD, İngiltere ve NATO’yu Kafkasya’ya sokmakla” suçlamış; bu adımın yalnızca İran ve Rusya’nın değil aynı zamanda Çin ve Hindistan’ın da çıkarlarına aykırı olduğunu savunmuştur. Cevani, “Amerikalıların İran’ın kuzey sınırlarına yerleşme rüyası asla gerçekleşmeyecek” diyerek, bu gelişmeye karşı bölgesel güçlerin ortak hareket edeceği mesajını vermiştir.
Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Sözcüsü İbrahim Rızai de sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, İran’ın sınırlarında meydana gelecek jeopolitik değişikliklere “her ne pahasına olursa olsun” izin verilmeyeceğini belirtmiştir. Bu sert söylemler, resmî diplomatik dil ile güvenlik kurumlarının tehdit algısı arasındaki ton farkını ortaya koyduğu gibi Tahran’daki iç politik aktörlerin, dayandıkları güç merkezlerine göre koridor konusuna farklı perspektiflerden yaklaştığını göstermektedir.
Medya ve Uzman Analizleri
Söz konusu mutabakata ilişkin İran basınında yapılan değerlendirmeler, muhafazakâr ve reformist çizgide belirgin şekilde farklılaşmaktadır. Muhafazakâr yorumlar, mutabakatı Güney Kafkasya’ya ABD ve NATO’nun yerleşmesi için stratejik bir kapı olarak görerek bunun İran’ı kuzeybatı sınırında İsrail ile fiilen komşu haline getireceği uyarısında bulunmaktadır. Bu çerçevede koridor, bir ulaşım hattı değil ABD, NATO, Türkiye ve Azerbaycan’ın dahil olduğu geniş ölçekli bir jeopolitik yeniden tasarım hamlesi olarak değerlendirilmektedir. Bu bakış açısına göre Ankara’nın stratejik hedefleriyle örtüşen bu tasarı, İsrail’in lojistik derinliğini artıracak ve İran, Çin ve Rusya’yı bölgesel ticaret ağlarından dışlamayacaktır.
Reformist yaklaşımlar ise projenin, Ermenistan egemenliğinde kalsa da fiilen Amerikan şirketlerince inşa edilip işletileceğini ve bunun, ABD’yi Güney Kafkasya’da tek başına etkin güç konumuna taşıyacağını vurgulamaktadır. Buna göre İran, Azerbaycan ile Nahçıvan arasındaki transit geçiş kapasitesini kaybedecektir. Ayrıca bu görüşte olanlara göre Ermenistan güzergâhının açık kalması hâlinde İran’ın ticari kaybı sınırlı kalsa da asıl stratejik risk, takriben 40 kilometre uzunluğundaki İran-Ermenistan sınırında Amerikan varlığının kalıcı hale gelmesi olacaktır.
Sonuç
Zengezur Koridoru’nun açılması, bizzat Devrim Rehberi Ali Hamenei tarafından “kırmızı çizgi” olarak ilan edilmiştir. Tahran, ilk günden bu yana Ermenistan ile bu konu özelinde kurduğu temaslarda tezlerini Erivan’a aktarma çabasındadır. Paşinyan hükümeti ise ülkeyi önemli bir ticaret kavşağına dönüştürme hedefi doğrultusunda hem iç hem de dış arenada arayış içerisindedir. Öte yandan bölgenin istikrara kavuşması tüm taraflara olduğu gibi İran’a da mutlak surette olumlu yansıyacaktır. Ticaret hacminin artması, özellikle İran’ın kuzeybatısında refah seviyesini yükseltecektir. Ayrıca on yıllardır İran’ı diplomatik olarak zorlayan “İran’ın kimin tarafında olduğu” sorularının gündemden düşmesi, Tahran’a hem diplomatik rahatlama hem de yeni politik manevra alanı sağlayacaktır.
Türkiye, İran, Rusya, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın bölgede birlikte hareket etmesi; tüm taraflara, özellikle de Türkiye’nin doğusu ile İran’ın kuzey sınırındaki yerleşimlere ekonomik canlılık kazandıracaktır. Bu nedenle konu ideolojik çerçeveden bağımsız olarak ele alınmalı, refah inşasında ortak hareketin önemi görülmelidir. Son olarak, karşılıklı gelişen bağlar ve ortak çıkarlar üzerinden derinleşen ilişkilerin ülkelerin güvenliğini güçlendirmedeki etkisi yadsınamaz.
Bu yazı ilk olarak 13.08.2025 tarihinde İRAM'da yayınlanmıştır.







Yorumlar